4 Ekim 2019 Cuma

İnsandan İnsana Seri 1





Parklarda, yollarda  , bir şekilde yolumun kesiştiği, sohbet ettiğim insanlardan hafızama kazınanlar oluyor. Bazen hepimizi saran "hep beni mi bulacak terslikler, hüzünler vs.." gibi olumsuz duyguların, aslında sadece seni değil ; insan olanı, hatta canlı olanı mutlaka bulduğu gerçeğini hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum bu post kategorisiyle. 
Asla tavsiye vermek, şöyle yaşa böyle yaşa değil amacım. Sadece salt bakarak ve görerek kendi filtrelerimizden süzerek; hayat tecrübesi elde edebilir ve vizyonumuza belki bir şeyler katabiliriz.


İlk muhabbet konuma konuk olacak kişi uzun zaman önce karşılaşıp tanıdığım , şimdi çok sevdiğim bir hanım ablamız. Anlatmaya başlıyorum, dinlemeye hazır mısın? 




Yıllar önce bir kış günü. Sobamızın başında oturmuşuz, çayımızı yudumluyoruz. Hafta sonu tatilinin tadını çıkarıyoruz annemle. Kapının zili çaldı . Dilenci kılıklı 30 yaşlarında bir kadın, 3 küçük çocuğuyla karşımızda duruyor. Çocukların altında o soğuk günde sadece terlik var. 






Şimdiki zamanlar gibi çok fazla insana güvensizlik duyduğumuz bir zaman dilimi değil, o yüzden aşırı korku veya tedirginlik hissi oluşmuyor bizde o esnada.


Kadının yüzü aşırı soğuktan kararmış ve çökmüş. Aslında ne kadar güzel kömür gözleri var ama ışık yok. Evet evet tam bu kelime , sanki geceyi temsilen duruyorlar karşımızda, ışıksız ve biçare.


Kadıncağız "bize verebilecek eski kıyafetleriniz var mı" diye sordu. Ama bunu sorarken utancından yerin dibine girmiş gibiydi.  Bize anlık bir kal geldi. Ufak veletler o kadar yorgundular ki sanki saatlerdir yol yürüyorlar gibiydiler. Annem hemen toparlandı ve konuya girdi. İlk önce aç mısınız kızım diye sordu birden heyecan ve şaşkınlıkla. 


Kadın "çocuklarıma birşey yediremedim bugün" dedi. Düşün kendi açlığını bile unutmuş. Açız bile diyemiyor. 

Annem içeri buyur etti ve hemen sofrayı kurduk. Allah ne verdiyse hep birlikte yiyelim dedik. Mahçup mahçup oturdular. Yemek esnasında sohbete başladık. Bize  kendisini anlatmaya koyuldu

"Aslen Konya'nın bir köyündenim.Annem ben küçükken ölmüş. Babam baktı bize.  Beyim de oralıdır. Evlendikten sonra İzmir'e geldik. Beyim bekçilik yapıyordu inşaatlarda. Mutlu mesut geçiniyorduk. Evine çok düşkün insandır. Her yere birlikte giderdik. Bir gün yüksek bir yerden düştü kafatası yaralandı. Bir müddet tedavi gördü. Sonra yeniden işe başlayacaktı ama işe geri almadılar. Göstermelik küçük bir para verdiler. Ne yer ne içeriz diye hepten içine kapandı adamcağız."  dedi ve en ufak çocuğunu işaret ederek 

"Daha birkaç gün geçmeden buncazım havale geçirdi, apar topar hastaneye gittik. Menenjit dediler. Az kalsın ölecekti.  Elde yok avuçta yok. Sigortamız yok. Çocuğu hastane rehin almasın mı! Beyim orada mırıl mırıl kendi kendine anlamsız konuşmaya ve bağırmaya başladı. Öyle fenalaştı ki , ben oğlumu kurtaramayacak adam mıyım diye bağırırken düştü bayıldı. Kendine getirdiler ama hala abuk subuk konuşuyordu. Biraz düzelir gibi oldu, bir kağıt imzaladı. Senetmiş. Çocuğu çıkardık. O günden sonra beyim hiç iyiye gitmedi. Tımarhanelik oldu. Bir gün hepten krize girince Manisa'ya yatırdılar. Sonra da iş görmez raporu verdiler." 

Bir yandan konuşuyor bir yandan da çocuklarının yemek yemelerine yardımcı oluyordu.  Bir lokma yemek ağzına alamadı. Ben çay demlemeye koyuldum. Kıyafetlerimizi düşündüm, kadına uygun çıkardı bir şeyler de,  ya bu yavrulara hemen nasıl bulabileceğiz diye içimden hayıflanmaya başladım.

Konuşmaya devam etti.

" Artık kendini bilmez bir halde, Allah affetsin deli bir insan olarak yaşıyor." .

Annem : "Peki kızım akrabanız kimseniz yok mu" diye sordu. 

"Kız kardeşim Konyada oturuyor ama dönüp günahını vermez. Beyimin de kimsesi kalmamış.Babam yaşlı kardeşimin yanında oturuyor. Ne malı var ne mülkü . Yaşlılık aylığı alıyor. Aylığından birazını benim kirama veriyor. Benim okumam da yazmam da yok. Evde bir kuruş para kalmadı. İki gündür, çöpe atılmış ekmeklerden, yiyeceklerden temiz olanları bulup çocuklarımla yedik.Kimse yardım etmedi. Konu komşudan hiç fayda yok. Bizim oralarda herkes fakir. Bu kışa hazırlıksız yakalandık. Dilencilik hiç bilmezdim o da geldi başıma." demesiyle hıçkıra hıçkıra ağladı. ......

Gelelim bugüne...Bu ablamız yıllar içinde büyük bir hayat mücadelesi verdi diyebilirim. Temizliğe gitti, sağdan soldan erzak kıyafet yardımı topladı. Çocuklarını tek başına büyüttü. Eşi yaşıyor ama evde kendini bilmez bir şekilde. Maalesef hastalığı iyice kötüleşti. Çocuklar büyüdü evlendiler. . Onların da çocukları oldu. Asgari ücretle çalışıyorlar. Ama onlar da kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar.  

Oturup konuşsanız ablayla sanırsınız ki bunca acıyı o çekmemiş , umut dolu şükür dolu konuşmaları vardır. İsyana yer yok der hep. Geldik bu dünyaya çabalayacağız. 

Mücadele, insanı kendi gözünde değerli kılıyor zannedersem.

Eveet hocam,  gezegenimizde insan canlısının yaşam sisteminde ciddi sorunlar var. Özellikle az gelişmiş ülkelerde. Ben şimdi bu insanlara bakarak şöyle düşünüyorum:

1- Haline şükret. Hayır hayır . Bu insanca değil sanki. Bana gelen nimete eyvallah şükrüm sonsuz, ama kıyaslamalı şükür ne kadar adil olur?  O halde ben diyorum ki bu insanların bu hale düşmesinde benim de senin de payın var diyebilir miyiz? Cehalet karanlığına hiç ışık olmaya çalıştım mı? 
Ya sen ? 

2-  Mücadeleci ruh kazanır. Bu doğru. Tabii kazanca sadece maddi perspektiften bakarsak ne mücadelesi be , koş koş her şey boş denebilir. Ve bu da yanlıştır bence. Sence?

3- Kabullenmek. Bazen bunu yapmak gerekiyor. Cahilce kabullenmek değil. Yani bir adaletsizliği, vurgunu, haksızlığı, demek istemiyorum. Başına gelen engel olamayacağın, ne kadar çabalasan da olmayacak durumu o anı kabul etmek. Ve insanız. Her şey gelebilir başımıza. Hastalık, ölüm, mutluluk, acı, neşe.... Kabullenmek sence doğru bir davranış mıdır?



Mutlu günler ...
Derya 



10 yorum:

  1. Çok derin konular.

    Elimdekiler için koskocaman şükür duyuyorum ama benden kötü durumdakilere bakıp şükretmek pek sağlıklı bir ruh hali değil bence de
    Keşke ufak da olsa dokunabilsek herkese. Her zaman dua ederim Allahım birilerine dokunup gününü güzelleştirip en ihtiyacı olduğunda yardım etmeme izin ver diye.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Handancim ne kadar güzel dua bu. Ne kadar temiz bir kalbin var. Umut doldu icim senin duanla

      Sil
  2. başkasının acısının üzerinden şükretmek bencillik, ikiyüzlülüktür. bi haber vardı okumuşsundur. çocukları üşüyen anne odun alamıyor parasızlıktan. fön makinesini açıp, oğlunun eline veriyor ve diğer odaya geçip kendini asıyor. bu haberi okuduğumdan beri yemin olsun tek bi gün ısınmadım. hakkım olduğunu düşünmüyorum. oda ısısını normale yakın tutmadım hiç, kışın hep biraz soğuk oldu. nefret ediyorum bu sistemden. of her şey çok boktan. anlık mutluluklarla kendimizi kandırıyoruz. çok fazla adaletsizlik çok fazla acı çok çok fazla sevgisizlik var. baş edebilmek mümkün değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burcucum evet o habe ve daha niceleri.. Ne kadar iyi bir kalbe sahipsin. Keşke kalpler de donmasaydi da bu dunyayi berbat etmeseydi insan. Kesinlikle baş edebilmek mumkun degil.

      Sil
  3. ne hayat ya yazık vardır böyle şanssızlar tabi yaa.

    YanıtlaSil
  4. Şükredecek çok şeyimiz var ancak şikayet etmeye devam ediyoruz. Bahsettiğiniz şekilde yaşam mücadelesi veren o kadar insan var ki,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğitim Pınarı
      Evet maalesef böyle insan çok. Bizlere de onların yaşamlarına dokunmak düşüyor galiba , paylaşmak, eğitime katkıda bulunmak vs... Taşın altına elimizi sokarsak şükrümüz bu olur diye düşünüyorum sevgili Fatih. Teşekkürler

      Sil
  5. Ne güzel bir konuya değindin canım 💞

    YanıtlaSil